Kayıtlar

2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

hiç

Resim
biz cinsiyetsizliği bahşetmişiz ağaçlara biz, iki kahve insan biz, bir şeylerden kaçan bir kaç milyon insan kimliksiz birer silüetiz unutmuşuz diyarbekiri unutmuşuz pedofili mağdurlarını küçük çocukları barbisi olmayan kızı değil, oyun oynamaya mecali olmayan kızı, unutmuşuz batıdayken doğuyu kahve içerken soğanı unutmuşuz vicdansız, umarsız, gamsız, birer silüetiz fırçanın üstünde kalan üzücü miktar boyanın eserleriyiz ve hiç hatırlamadık ölen insanları öldükleri gün hariç hiç unutmadık doğum günlerinde ultra pahalı hediye almayı hiç kaçırmadık en son telefonu almayı arada bir sevgiliyi öpmeyi, hiç unutmadık çünkü bunlar kabile nutkuydu bilmezsen kapıda kalırdın kapı soğuktu kapıda kalanlar üşürdü -birbirlerine sarılmayı unutmuş insanlar- üşümek mühim mi benim için yan oda başka bir evren orada bir kız öldü ben duymadım çay içiyormuşum kız ölmüş yan odamda ben çay içerken çay ben içerken n

doğalgaz

edebiyat yapmadım ama bazen aklıma gelir neden ellerim tane neden ben tekim kimininaklına aradagelirdi neden doğdum sorularım çok gerçek bir nedenim yok sonra üzülüyorum içimi küf kaplıyor bir peynire dönüşüyorum  saatime baktığımda saat dördü onüç geçmiş oğlan çocuğu isteğiyle biri çığlık atıyor namazının arasında biri selam veriyor ben küflendim yenmek için küflü yerlerimi kestiler kestiler geriye benden ne kaldı bilemiyorum ellerim iki tane ikisi de farklı,  neden iki tane bekliyorum, bekledikçe bu soğukta küfleniyorum beni bir peynirden ayıran da bu belki, ben soğukta bozuluyorum fırına atsanız ısınmayan bir sufle birbirini çok seven iki kadın sarılıyor biri diğerine oğlan çocuklarından bahsederken diğeri buraya bakmaya çalıştı muhtelemen okumayın görmeyin izin verin kesildikçe küflensin ellerim izin verin sevdikçe biraz daha eksileyim bu kapıları yolları ve bütün saçmalanm
  bitti ağzımın içini açıp, ta bağırsaklarıma seslenen bir ses diyor bitti, anlamıyor musun? yok, anlamıyorum bağırsaklarım üç gün öncesinin derdine düşmüş bu garip frekansı algılayamamış sonra sinirlendi tabi tekrar etti bitti, anla artık! her şeyi anlıyordum, ben küçük bir allahtım biraz kendimi kasarsam gri saç ve sakallarım bile olabilirdi baston, alırdım. her şeyi anlıyordum alışılmıştı kendim hariç her şeyi anlıyordum istenen buydu ben de uydum bak, sana iki seçenek veriyorum bana cevap ver seçmek istemiyordum bana seçme şansı verdiğinizde ben hep yeni bir şık çizmek istedim çünkü, kimdi beni seçenekler arasında düşündürmeye zorlayan adem evladı kimdi, hangi hakla?

çocuk

yanlış bir yer ve yanlışsın sen. yine kapalı kutularda muhafaza edilmiş o çok değerli küpen, bir duş sonrası unutuldu eski banyo dolabında o çok değer verdiğin küpen, kayboldu unutuldu ve ne olduğunu anlamadan götürdü banyo suyu dediğim şey kirli pis gri bir çeşme senden kalan kese kağıtlarıyla birlikte çöp olmuş ve ve artık pek görülmeyen duygular bir çocuk geldi henüz annesi hiç küpe takmamış, yanlış dedi kulağı delinince o isli altın muadili bir muavini aldı koynuna onu sevdi bir çocuk geldi henüz hiç küpe takmamış yanlışsın dedi ve cebinden çıkardığı değerden biraz verdi eridi öptü küpelerini, sandığının köşesine sakladı sandığının köşesinde de bir is vardı ve biraz banyo suyu hepsi onu yedi küpeler yenildi bulamadı çocuk, tüm deliklerini kapattı ağzı ağzına çözümsüzlük ağzına bir uzay sığdırdı bir çocuk geldi nefessiz kalakaldı

yanık yumurtalıkların

Resim
özenle yaktırdığı doğallığından bir kase koy poşete sakla ilerde çocuklarına göster bak bunlar yumurtalıklarım şayet doğarsalar. kayıp giden çizgiler içinde kara çarşaflı bir punk görüyorum beş vakit namaz kılıyor günleri tersten elleri düz ama, bir oradan yırtıyor sonra çarşafını. diyorki  secdede kalacağım ve çilekeş olacağım kendine yüz metrelik bir ev ördürüyor içinden çıkmıyor kara çarşafını asıyor odaya aslında asamıyor çarşaf uzunmuş sonra soyunuyor yaratıldığı için şükran duyuyor yalandan-mış kendinden sakla sonra çocuklarına göster neden doğallığını kapattı bir kumaş parçasıyla neden utandı tanrının yarattığı bedeninden herkes onun gibiydi neden herkes saklardı ayıp mıydı öyleyse doğmak? yaratıldığını saklayıp kötülüğü ifşa etmek neydi ayıp mıydı yaratılmak? tanrısı ona kapan demişti.  belki de fare kapanıydı dediği ama durdurup soramadı çarşafını ütüledi gözlerini kapadı erkeklerin açık gözleri

karadut

Resim
-Karadutlu oralet içelim mi bir gün kızılderilide? -Oralet dediğin portakallı olur. karadut dediğinin şarabı içilir. Tüm bunları bırakıp marketten asidi kaçmış bir kola alıyorsun.  Tüm miden temizlensin diye. ve düşünmeden edemiyorsun neden yumuşak g oldu onun adı neden mide yazarken kullandın diye kolanı içiyorsun şekerli tuz içinden geçip gidiyor ve ağzındaki karadutlu oralet kalıyor hep istesen de hiç denemeyecektin portakallısını. çünkü R.B nin dediği gibi istediğiniz şeyi anlatmayacağım ve kitap bitene kadar okuyacaksınız ama bulamayacaksınız bu yüzden boşver sen portakallı oraleti de biraz hoşça kal.

gözünün içi üzgün

sanki orada durmuş bana kızıyorsun gibi, ya da ben sanıyorum ki dünyam benim etrafımda dönmekte dişli resim çekilir misin?

öğle uykusu mu

Sandalyayi kaldırdım kavun kokusu kapladı odayı bir kadın girdi yabancı yabancı duvarlara parkelere, yabancı dokunduğu yerle tanışıyor şimdi duvarlar selam vermese de o yine de öpüyor bir ucundan boynuna duvarlar eğilmese de çalıyor müziğini bir kadın geldi yabancı odaya karpuz kokusu saldı ve bilirsiniz ben karpuz kokusunu hiç sevmem  sonra sevmeyi de sevmem kafam karıştı kadınla üstünde mor elbisesi   kadın da karıştı kemanı yerler aldı bir parçadır söylüyorlar kadın da tanıştı odadan çıkmak istiyordu gergedanları nüdist olmasa belki, yerleri kan yapmazdı parke de beyaz değildi ama ona da üzüldü annesi öğretmişti bir şeyler ya hangisi doğrusu hangisi yanlış bilemeden öğrenmişti kanını eliyle sildi    yok hayır bulaştırdı nüdistliği kendineydi tıraşlamadığı kılları başkasına karpuz yedi sonra onu hikaye mutlu bitti     yok hayır bu öğle uykusu

çorba

adında meymenet melemen garip saçma sapan sana çıkan isimler kötü yazıyorsun de okuyabildiğin zamanlarda mıyım sabah akşam ayakta ve biraz da parasızım sırtım ıslanıyor saçlarımı henüz yıkadım ve temizlik esnasında tek düşündüğüm bu odayı saran kayısı reçeli kokusu ve kesif aseton tadı sırtım yeşeriyor her gün gelip bana bakan biri var ilk gün baktığımda sapsarı dişleri sonraki günse dişleri evet dişleri çok sarıymış dedim belki annesi öldü dişinde belki bir zürafa yedi acıkmıştı ama ben bütün kirleri tinerle sökerdim inanmazlar tinerin gücüne ya da temizliğin kozmetiğine inandıkları bir tek ıslanan saçlarımdır diyorlar ki su ıslaktır inandık tanrı da sudan demek ya da iran okuyama beni sen kimsin banyodan sonra gelen huzur mu susuzluğa gelen su mu değil, bir insan belki benden kısa benden küçük elleri dünyam sırtım üzgün baba beni özleyecek misin

sessiz-ce

bir yokluk varlığına tapacağın bir nirvana düşüşünü de yaşadığın bir mutluluk hüznüne bile katlanabileceğin ve seni alıp kilometrelerce uzağa taşıyan, taşıyan ve de daha gerçekten alıp götüremeyen evrenin ilmine bilmine karşı çıkacak kadar yüce ama seni bir türlü, ama bedenini bir türlü, dağlar ve dağlar ötesine götüremeyen bir şey bu ve inan seni hiç ilgilendirmiyor
Biraz uykum var kuzenim uyumuyor sandalye yetmiyormuş birelli boyunu yapanın ebesi hiye haya bana hiyee yine koca koca koca evler evler ne güzel sesin var kahpe yine yine yine Yazasım yok çünkü hissedecek vaktim yok suluboya yapayım mı orospu?

rafel kıskanmaz

  dünyada kaç milyar insan vardı aşağıdaki şehirde kimler öldü kaç kişi canice saçmaladı kim ne yaptı bilmiyorum benim dünyamda kendim hariç üç insan kafasına yer olur gerisini okuyamıyorum üç kişiyle evleniyorum rafel, rafel o kocam oluyor edip diğer kocam üçüncüsü de karım başka insan alamıyorum taban puanlarım şaşıyor rafel kızıyor kıskanmış ben bağırıyorum nerrantsula nerrantsula her yerdedir o kıskançlık etme marco rafel deliriyor edip kabeye dönüyor karımda cinsiyetinden sıkılmış ortada bir ensest pornosudur dönüyor içimde ayırdığım üç kişilik yer birbirinden evril dönüşüme uğradı yer yerdi dağ işedi nehre karıştım nehre şarkıda kadın inliyor kıskandım rafel kıskanmaz beni hiçbir rafel kıskanmadı ya hepsi farkındaydı tekil olmadıklarını ya da ben çoğunluğun parçasıydım

Azma, çoğal.

sanal sekslerinden bisiklet çarkı yapmış bir adam ve son model cep telefonu hamileymiş, ikizlermiş sanal sevişlerinden, pardon o biraz ishal ağzımın diğer yarısı gibi, aft çıkmış öküzlerinde öküzlerin çok kibar insanlar nerden aldın aşkım öyle ölümcül akıp giden torbalardan birine o gün koymuştun ellerini kesip poşeti biraz kirlettin diye kızmıştım sana o elleri sevgilim biraz medeniyetten uzağım makatıma soktum çünkü bu şiir biraz orta çağ ve ben yeni dönem çocuğuyum pezevengim her telefon gelişinde piç edip masa başında bıraktığım yazılar farkettim de hayattaki diğer şeylerime ne çok benziyorlar çoraplarıma mesela, bakın her biri ayaklarımdan usanmıştır ama tabi bunun bunla bir alakası yok telefon o piçleri doğurduğunda satacağım size, yani bilirsiniz hepimiz biraz piçiz
bana ellisinde azgın bir kadın gibi davranma rafel, ben elli değilim. yaşlanmak için ne kadar gençti bacakları sallanan poposu bir o kadar yerçekimi sever gibi. işi oymuş, yer çekimi sevmek ayrı mı birleşik mi, bilemiyorum şarkıda beni gargara gibi kullan diyor ama ben içmesini tavsiye ederim zehirli zehirli mis gibi iyi mi kötü mü bilemiyorum yine günlerden birinde insafsızca ayağımı veriyorum sonra paçavra gibi anlatmak istemiyorum zürafamla atladık zürafam zürafa gibi kahverengi ve bazen mor elleri var elleri siz ne bilirsiniz aslan burcu o da babası memur annesi annesi yok efendim şu an banyoda kendini okuşuyor muhtemelen hani siz kendinizi sevmeye uğraşmıyorsunuz bile falan kimse sevmeyince onu, banyoya gidiyor o da e haklı hayvan benim de elim kolum dolu şimdi sevemiyorum affetsin beni

çok dinlenen şarkı

şarkının başında kuş cıvıltıları açmadan konuşamamak bir kavanozu ya da açtığın kadar konuşabilmek ve de biraz reçel kokusu ve de biraz yapışkanlık kalan parmaklarında onunla da beni almışsın gibi seni alıp buradan götüren sesler var çoğunun ne dediğini dinlemiyorsun söyledikleri mühim değil kelimeler bırak zayi olsun duyduğun onun sesi frekansları takip et ağzından kulağına kulağından içine içine dinlemiyorsun, gerçekten duyuyorsun kelimeler bırak zayi olsun şarkının sonunda çığlık atanlar annen duymasın diye sesini kısıyorsun belli ki o da orgazm yönünü merak etmiş ve de biraz insan kokusu

bu şiir bitmez

 Biraz düz gidelim mi? buradan mı elimi tut bu ağaç güzel aslında burası dümdüz çimen apaçık elim böğründe bak bu kısmı yeni öğrendim      böğür- her neyse şelalem, bak biz senle tam iki buçuk gündür oturuyoruz sen unutmuşsun yine tabi ama elim böğründe, söylemesi zor tabi ama yine de söyle bak bir harf çıkmış ikimizden içimizden bir kaç müzik sen çok çok eski ırklardan çalmışsın bu son söylediklerini özel mülkü kamu yararına kullanmışsın gülümsemişsin sonra hırsızlık diyorlar halk arasında güneş gözünü acıtmış kızılderileri düşlemişsin biraz düz gidelim şelale bu çimen yeşil bu çimen-sen acımasızca sigaranı vurdun yeşillere ben de onları içime çekmeyerek katlettim özür dilerim parasını vereceğim yani, elmalarla takas ederiz olur mu? kaç müzik söyledin yer değiştirdik böğrümde göğsümün hemen üstünde otuz altı buçuk derecede bir insan eli bütün varlığı el kadardı çimenlere söndürdüm belki de yanlışlıkla orman yandı bana aynalara bakma de

güzelimin güz'ü

ayakkabımın teki kayboldu baba. aylardan ekim içimde nisan yağmurlarım yok ellerim kar baktım yalancı bir güz ufaktan ufaktan hani burunlarımın arasından  yitip giden bir piyano  aylardan ekim içimde yalancı bir buz eriten yine bir kaç insan organı ve akdenizin tuzlu suları babam beni bıraktı ayakkabım ankarada diğer teki ya sakarya ya yurdum dışı içimde binbir insan ayaklarım istanbulda inanmadığım duygulara satırlar veririm sandınız ne dediğimi bilmeden yorum yaptınız ben daha açık cümle kuramam dedim kalan perdeleri güzünden dişledim dilim kırmızı kumaş parçaları iğrenç tadı var giy şu ayakkabıyı iyice tribe girdin bu da posthödern şiyir çocuk ellerime sağlık ve bitmeyen güzlerime

mavi olmayan deniz

Resim
sizin bilmediğiniz kadar uzakta yemyeşil ıpıslak bir deniz vardı dibinde adını karıştırdığınız bakterilerden olan sizin o çok sevdiğiniz yerlerin hep ara sokakları vardı biz orda saklanırdık biz orda tavşan tarlası boyardık biz, orda, sizin sevmediğiniz yerler vardı yürüyemedim oralarda ben de belki bundan hiç sevemedim ıpıslak o denize girdiğimde ben de ıslaktım deniz belki beni kuruttu yeşildi, niye bilmem yaprakları ayağıma takıldı ve beni bırakmak istemiyor gibi ayak parmaklarım yosunlu yosun yosun biz orda kalakaldık o denize daha kaç er girmiş boğulmuştu sahil güvenlik diye saçma sapan bir adam vardı adamın adıydı bu her sabah kumları yalardı denizin yeşillerini biçerdi ilerde siz boğulurdunuz o denize kaç er gitmişti ben hep o denizde temizlensinler istemiştim kaltaklık bu ben bir tatlı su gölünü yıkarken yanıbaşımda başka insanlar şelaleleri öldürüyordu şerefsizlik bu sizin o çok sevdiğiniz yerlere ben hep sevdiklerimi yedirdim sonr

z harfi

ince sesler seni gıdıklar bak benim söyleyecek ne'm var karnından başlayan kasıntılar ve gereksiz tüm her şey-lar yapış yapış nasılsın? evet iyiyim dedim başka neyin var e iyiyim dedi sen nasılsın bakın bitmiş bakın diyecek bir şeyi yok yaşamamış anlatacak bir şeyi yok ya da tüm bunların haricinde ben ölmüş ve insanlıktan men edilmişim gibi sadece vanilyalı bir nasılsın dönüp duruyor üstümüzde kötüyüm desem de saçma sapan bir hikaye anlatsam mı ya da sussam ve sussam her şeyin ve herkesin göçüp gittiği yere uğurlasam mı zaten gidenlerin son durağı hep orasıdır kavgalar endişeler tasalar yılgınlıklar sona erirse yanlışlıkla çözüverirseniz bakarsınız ki aslında tüm bu lanet ettiğiniz şeylerdir sizi yaşatan bu kavgalarımız olmasa ah, konuşacak tek şeyimiz, hiçbir şey oluverir üzücü mü? sizde tek lokmada yemeyiverin. ne var sanki yavaş yavaş kaldırım kenarlarında denge kurmaya çalışsanız ne vardı öndeki taksiyi koşarak takip etmeye çalıştınız armut

-di'li geçmiş zaman

Resim
yazacak çok kırıntımız var benim ellerimden bi kaçı hala protez düzgün kullanamıyorum benim gözlerimden de bir kaçı,,, ehp yanlış anladığımı söylediler, ben düzgün anladığımda da olan bir şey yoktu. İstediler ki karşılıksız hep onları anlayayım, anladımdı bazı zamanlar. Değişen benim ellerimdi. Farkeden hiçbir şey yoktu. Sinirim, hüznüm, nefretim öfkem hala aynı yerde aynı şekilde duruyordu. Ben sıkıldım, kızmaktan bağırmaktan, lanet olsun ki anlamamanızdan. Ben sizi anlamak zorunda değilim, anlayışlı olsam bile bakın beni öldürmek zorunda değilsiniz. Siz beni anlamak zorunda değilsiniz, beni anlamak oturup iyileştirmek zorunda değilsiniz. Böyle beklentilerim olmadı ve her şeyin aksine siz kimsiniz? yazacak çok burkuntularımız var her sevişimizde her sevişmemizde bizden gidenler kalanlar paylaştıklarımız ve asla veremeyeceklerimiz kapıda bize hesap soruyorlar özgürlük dediğimizle kandırılmış ve varlığına inanmış bir şekilde hesap vermek

karmakırışık

Resim
birilerinin size demesi gerekirdi bak, seni bunlar ilgilendirmez diye gerçi onu da dinleyeceğiniz mi vardı bendeki tüm kinin kaynağı, hayır değil regl kanı değil huzurlu müziklerim bitti sözlerini bilmedigim çığıran adamlar dinledim bir şey anlayamadım dedim herhalde dilim bu değil birilerinin sizi durdurması gerekirdi ölmeden bak, biraz sev, adam gibi gerçi onu da seveceğiniz mi vardı kendinizden bile tiksinirken her seferinde üç beş kere oranızı buranızı düzeltirken ne haddineydi çirkin bir adamı sevebilmek karmakırışık müzik beni rahatsız etti çünkü hatırımda farklı kalmış et yiyen zürafalar küçük bir seromoni eşliğinde hayatlarını dişlerlerdi en ciddi mevsimde ve hayır papyonsuz allah belanızı versin 

ağda zamanı

Resim
bir kaşıntı alnının en kırışık yüreğinde kazıyarak sileceğini sandığın bir kaşıntı kırmızı kırmızı ve tırnakların derinle doluncaya kadar mor aklına pek gelmedi unuttun yine ağda yandı pudralı ve seni üzen bir acı evin duvarlarına sür annen içeri girsin bak anında yakalan alnından alnından     vurulmuşcasına arkana düşüver bu kaşıntı bacaklarının en büyük yerinde ve aynştaynın dediği gibi en sevmediğin yeri dizkapağının tam ortasında belki bir kaç adem türevi yaratığın ısırığı pankreasından yenmiş gibi      yenilmiş gibi elime düşüver bu bir ağda zamanı ve yanıyor pembe pembe ellerinde çek hayatında istemediğin ne varsa bir hamlede parmak ucundan boğazına kadar tek hamlede çek sanki iki hafta sonra yüzsüzce çıkıp geri gelmeyeceklermiş gibi

devamı olmayan hikaye

Resim
                ...Karşıdan karşıya geçmek için ilk defa toplum kurallarına uyup durayım dedim. Belki bir iki santim solundaydım ışıkların, aniden durdum. Kulağımda kulaklık yanlışlıkla attığım bülent ersoy şarkısı başlarken bir of çekiyorum. Kadının tekinin sesi ve ağzı yanımda beliriyor. Çıksana çocuğum! Bisikletle kaslı kollarımı teğet geçen bu güzel bayana kızmak istiyorum hormonlarım izin vermiyor. Telefonumu elime alıp şarkıyı kendi keman kayıtlarıma getiriyorum. Yeşil ışık yanarken yürüdüğümde aklıma her adımımın yere baskısıyla bir düşünce giriyor. Beynimin içinde tepinip duvarları yıkmak ister gibi kristamı alıp söküyorlar. Kulağımdan çıktığını sanıyorum. Düşünüyorum. Henüz ölmemeliydim. Hayal ettiğim onlarca şey vardı, allahın belası bir dağdan aşağı atlayıp ölme provası yapacak ama iki saniye önceden bir ipi çekip daha çok imitasyon bir kuş olacaktım. O saçları gökyüzünden damlayan kızla sevişecektim, bedenlerimizi duvarlar görecekti. Ben kuş olmayı düşünürken bu kıllı

darmadağın

Resim
Bir şeyler demesi gerekirmiş gibi. kucağında olan tek şey bilgisayar.     Ellerini ovuşturdu, bir siparişi varmış gibi konuştu. gözlerinde biraz masumiyet aslında kibir ben zararlı mıyım dedi bu masumiyetten zarar gelmez ısırdı ayağından bölük pörçük yabancı kalemsiz santura tekme atılan şarkılar kızılcık ağdasına yapışan ruhlar ve hep çoğul ekiyle arttırmaya çalıştığım insanlık ne de azdı aslında bensiz                                       yol ayrımına geldiğinde elinde eski iç çamaşıları vardı. neye yaradı küfürleri en güzel yere konan küfürleri bir kadın bedenine hitap ederken onsuz neye yarardı sol omzu göçük izleri geçmiş mutlu hiçsiz mutlu saat ondöt kırkaltı bekleyecek neyi vardı kimin içindi bu hiçliği kime ne saklıyordu ondört kırkaltıda bana en güzel şarkılarını vermişti geriye verecek neyi kalmıştı eski iç çamaşırlarından başka                                     sebepsiz rivayetleri duy. yerde yaşıyoru

kaydedilmeyen taslak şiir

Resim
bilmem kaç mart 2015                                                           ne desem bilememiştim kafamdan çıkıp giden tavşanlara bile anlatamadım kübist hayallerimin kenarlarını törpülerken bile tavşanlarımın nereye gittiğini göremedim göz uçlarımda bir yankı kırmızılığında yankının, bir damla su ejderhanın kanatlarından kırptım törpülediğim hayallere yapıştırdım ve arkada bana eşlik atan mazhar fuata hediye ettim belki dinlerler çoğu zaman dinlenmediğim gibi ne desem, bak ben yine ağrıyorum sen cildiyeden zar zor aldığım randevu bak ben yine bağırıyorum

yetmemişlik

Resim
önümdeki resimlere bakamıyorum acayip heykellere hiç bakamıyorum görebildiğim parmak uçlarım ayaklarım bile değil aslında, çoraplarım. görebildiğim uzanan bacaklarımın bitim yeri. geldiğim yer. gidememenin sebebi bulunduğum yer. arkamdan biri sesleniyor elleri güzelmiş sesi de öyle arkamdan biri seviyor saçıma geldi sevmesi saçımdan gitti muhakkak onun gözleri benim gibi bitimde değildi o daha dar alanlı bitmelere bakmayı sevmezdi tablolara bakardı adamların elinden tutardı eminim onun gözleri benim gibi hiç sevmediğim ayaklarımda değildi belki ayaklarımı severdi saçımı sevdiği gibi gökyüzünü falan sevmezdi onun güzeli çirkin olandı ya da benim güzelim onun çirkini. benim gibi sevmiyor beyazı elinden tutuyor renklerin falezlerden itiyor uçurumlarda ağaç dallarına takılı kalıyor renkleri benimkilerse sırtımda diğer bir çok şey gibi. benim gibi öpmüyor siyahı. iç çamaşırında saklı tek iyiliği bacakları bir kadın elleri sonu olan sonsuzl

kahverengi kemere şathiye

tutuldum hareketli bi müzik. tutuldum boynumdan belime kadar evet evet orası masaj için güzel yapar babam masa başında hayallerimle boğuşurken gelir kıyamaz üzülür sırtımdaki ağrıları teker teker uğurlar sağ yap baba sağ canım acır kemer görmüş ellerimden masaj bekleyen sırtım birbirini kıskanırken ben susmam baba az üst taraf boynumdan ayak bileğime kadar tutuldum biraz dans edelim beni sarhoş et ama çok etme sonra cinsiyetimi unutuyorum. ama çok etme. masa başı ayrılıklarım başıma üşüşmesinler tepelerden atladım tepelerden çimenlere biraz daha uluyalım kemerleri kıskanırım. sen ne bilirsin mavilerle büyüyen adam pembeleri seven kız sen ne bilirsin kahverengi kemeri. çocukken tanıştım bütün renklerle hiçbirini sevemedim karanlık kadar hepsini yutan ve hazmeden hepsini öldüren hain ve lilith karanlığı masa başımın lambasızlığı ağzının içinin karanlığı çocukken tanışmıştım dedim perdeleri çekip lambayı kapatıp evin ekonomisin

ben aynalı bir gökdelenken

Küllüğün altına sıkıştırılan ve bir türlü toparlanamayan kulaklığımın kablosu. on dokuzunda ilk kasık ağrısı sırtında dünyadan olduğunu ifşa eden yüzyıllık yaşlı çam ağacı on yedisinde ilk eli burnunda dünyanın en iğrenç kokusu parmaklarını yalayamadı meğer yokmuş oralar diyemedi. haftalardan haftalara aylardan yıllara bu amansız kovalamacanın en ücra yerinde oyuncaklarımı aradım seni gözlerim kapalı, ayaklarımı yere sürterek aradım  bilirsiniz ki uzun cümlelerden hoşlanmam zürafamla konuşamıyorum onu bu kadar çok anmamın nedeni de bu bu kadar çok yazmamın bu kadar çok hiç'memin nedeni de bu. on sekizindeydi onun ilk öpüşü gözlüğünü öpmüştü görebildiği yerleri göremediği yerleri öpüvermişti. siz hiç balkondan aşağı atladınız mı? susuşumdu. çimenlerin arasındaki mikro hayvanları izlerken bi anda gökyüzüne başımı kaldırıp sizde buradasınız değil mi diyordum cevabı mikrotikler veriyordu parmaklarıma çıkarak. . çimenlere geri dönüyordum böcekle

toplumcu gerçeksiz

kulak kıkırdağım sızlıyor size bundan bahsedeceğim kelliğimden cinsiyetimden oturup size pek de tanımadığım kendimden bahsedeceğim hayır gitmeyin oturun bir şeyler yaparız fiyatlarda hallederiz yani ben sorarım içerdekilere mutlaka yardım edeceklerdir. pardon bu arada siz bunları ne yapacaktınız? doğmayan bölgemde bir sorun var doktor bey aslında bu alkışlar bana değil ama hepsini ben dinliyorum yazık değil mi çocuklara emeklerini yiyorlar pardon bu arada siz cehapeye mi oy vereceksiniz doğan bir bölgemin olduğunu sanmıyorum doktor bey ya sen mızıkayı yalamadığına ve sadece çaldığına emin misin ben genelde yalamayı tercih ederim de ama yani otur kalkma fiyatlarda bi oynama yaparız memnuyetiniz önemli ay siz mi diyecektim sen mi çok pardon e peki narkoz yer miyim doktor bey ben konuştum ama bilirim sen beni dinlemedin o sırada kendi sözcüklerini fikirlerini çok da umrumda olmayan fikirlerini afilli sözcük dizimlerinle önüme pişirip koydun baktım ekş

Nevzat Çelik- Yağmur Yağmasaydı

önce yağmur vardı adam içerden kekeme adımlarla çıktı burnunun ucuna düşen gözlüğünü düzeltti arkadan bağlı değildi kolları ama o bunu farketmedi baktı bir ufka yatıp bakar gibi bir ufka görüşçülerin arasına karıştım oysa ben değildim aradığı sarıldılar boynuna adamın sarılanları tanıyordum çok iyi tanıyordum adam öptü onları kokladı adam birini aradı durmadan ben değildim aradığı sendin usulca ellerimi tutan seni yağmurların aldığını biliyordu belki bilmiyordu adam durmadan seni aradı adını bağırdım duymadı beni benden başka kimse duymadı barbaros kafe'nin balkonunda oturuyorduk masada bir eylemin başlangıcı duruyordu yağmurun altında akşam oluyordu yağmur yağmasa akşam olmayacaktı belki bunların hiçbiri olmayacaktı şiirden ayrılan bir dize gibi kalktın bir dizesi eksik şiir gibi kalktın onsekiz yaşını alıp masadan arabaya bindirdiler adamı buğulu cama dayadı ıslak burnunu kolları bağlı değildi farkına varmadı seni yağmurların aldığını biliy

gusül

Resim
yürüdüm en ufak adımlardan en bebek ayaklarımla bir kaşık suya muhtaçtım yürüdüm yastık gibi bir ezgi dilimde başımı koyup dinliyorum başımı kaldırıyorum yastıkta başımın izi en bebek ayaklarımla tepiniyorum istemediğim sesleri duyuyorum istemediğim kim açtı bu şarkıyı? en bebek zevklerimle seviyorum şahsım öldü, ne birim var ne ikim sayısız eksi sonsuzlukta seviyorum cebir bilginiz yeter mi beni anlamaya bu sefer okuyun dediğim bir hiç eksi sonsuzlukta, yeni doğmamış, yeni ölmüş hiçlik yastığım mavi beni erkek sanmışlar hala bir pipim yok özür dilerim anne. en bebek yerlerimden seviştim. kirpik sayınız yeter mi beni anlamaya bu sefer dinleyin bilemediğim koca bir dünya sonsuzluğa bile kelime bahşettiniz ben yeni öldüm dokuz numara ayaklarımla ayağıma camlar batıyor bebek kendime acıdım. ameliyatımı kendim yaptım yanımda küçük bir çakı vardı annemin hayatından bir yarık açtım sakallı bir yastık elimi tuttu ben kanıyord

lezbiyen kızılı

nasıl rüyalar görüyorum biliyor musun kıpkızıl allahın belası bir çift saç telinden ibaret aynı yatağa giriyoruz farklı üç çift insan ayağı çıkıyor yorganın ucundan babamla annemin yatağında sen ben ve kırığımız kırılmışız onda bak saçları süpürge gibi dudakları gözleri aynı divan şairlerinin anlattığı kadın gibi güzel güzel beyni hiç sorgulanmamış genelliklere benim hep değişen ikinci tekilimi elimden almış bunu çoğu bilmez kalemimi açtım mürekkebi biraz emdim yüzüne tükürmek istedim sen fantezi severdin benim hep değişen ikinci tekilime. kurbağa zürafa koala hayvan it it mürekkebi emdim. sendeki zehirle aynı renkteymiş aynı renkte gülümsedim. uzak dur sildim bu kelimeleri haketmedin değil mi sevmiş değilim masanın başına oturdu güzel kadın o da düşündü baktım evet tıpkı benim yaptığım gibi başını masaya koydu masanın kalbini dinler gibi sonra gözünü kapattı elini de masaya koydu masanın kalbini dinler gibi duymuş olacak kalp tıkırtıla

kapalı çarşının pencereleri

kapalı çarşıdaki hediyelik ürünler gibi kafamın içi lambayım bazen sabun bazen küpe bazen yamalardan yapılmış bir çanta üstümde istanbul yazıyor üstümde istanbulun göğü yedi tepesi kapalı çarşısı insanı sahafı tozu dumanı üstümde derme çatma hanların bakır tozları gerçek sokak kedilerinin dil izleri  var. bazen iki üç çöpçü, sağolsun temizlemeye uğraşıyorlar yine benim bedenimden kopan iki üç çalı çırpıyla sokaklarımı caddelerimi kapı önlerimi temizlemeye uğraşıyorlar. değemedikleri bir göğüm kalıyor göğüm mavi bulutlu evsiz kapısız sokaksız cadı süpürgelerimle bile temizleyemediğim sokaklarıma bir de sen geliyorsun. hangi biri neyi düzeltmeye çalışsın ellerim, bileklerimle alnımı siliveriyorum. o beyazlıktan medet umuyorsun ama bitkin ürkek hüzünlü yağmur yağıyor içime surlarıma tünüyorsun pas kokusu bedenini sarıyor kuşların kanatlarına saklanıyorsun uçuyorlar, düşüyorsun. kapalı çarşıdaki kilimleri

toplu taşımada zencefilli ayaklar

Resim
boynum acıyor. yazılarım yine imlasız bak beş saattir aynı yerdeyim boynum acıyor saçma sapan bir eğimle yatıyorum uçkurunda ve çirkin metroda, tam da yer kalmadığını hissettiğim bir anda, üstüme geliyor biraz insanlar biraz sen biraz bilinçdışım hareketsiz kalıyorum oracıkta bilincim kapalı irademin olmadığı yerde suçu bilinçdışıma atarım hem bilirsin boynum acıyor metroda cama yapışmışken sırtım ve tutanacak herhangi bir boru yokken ki hiç striptiz yapasım yok düşmeden durabiliyorum beynim kafamda değil benim sırtımdan işliyorum düşününce sırtımı kaşıyorum sen sevince beni sırtımı öpüyorsun ah ne mantıklı iş bu. boynum bak hala acıyor tam ensemde bir ruhun el izi tam ensemde senin diş izlerin ve biraz mor ısırmışsın beni ah ne ölümcül iş bu. benim hiç striptiz yapasım yok metrodaki borulardan sıkıldım bir türlü elimin yetişemediği tutma şeylerinden sıkıldım madem düşeceğim dedim hazır da sırtım da bu işe dayanamıyorken oturdum

sümüklü öküzler

Resim
öyle yorgun sahnelere giriyorum ki ellerim kanıyor yüzüme gözüme siliyorum ellerimi  üzerine siliyorum kan bağlıyor irademi böceklerin sevişip durduğu yerlerden o kuytulardan çıkıveriyorlar elleri ceplerinde kimi namazında seviyorlar karşılıklı ablam bir yandan milletin anasını düzen bir adamı izliyor porno konuşması bu adamın okuduğu metin bir kağıt mastürbasyonu ben anlamam hepimiz bedenlerinden bağlı birer öküzüz burnumuz akıyor