Kayıtlar

2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

dissosiyasyon

yetişkinlik ve yetişememişlik yüzümde vişne çürüğü bir boya gözlerim simsiyah kedileri ben öldürmedim seversiniz gördüğünüzden konuşmayı, ne elmayım ne armut içim dışıma vurmaz, bak şimdi vuruyorum bu içimdir. yetişemiyorum koşsam, koşsam belki bir müddet yanındayım ve bunun harici bütün zamanlar, yetişemiyorum yani hayat sanki kaçırdığım bir film ben reklamlar vardır diyorum, yok ne elim kafama yetişiyor artık ne içim kendime. uykum geliyor kendime uzun zamandır vurmak istiyorum farkediyorum buna bile zamanım yok tatmin edemiyorum kendimi, kendim harici esniyorum omurgamdan belime, kuyruk sokumundan bileğime kemiklerim esniyor benliğim yerinde. bacaklarım büklüm, büklüm saçlarım  kadar değil bu müzik bana hep hatırlatıyor soğuk balkon dissosiyasyon gidip gelmişim ve uğramışım ıslak bahçelere kendine inanmayan bir kadın değil dünyada sadece varolma eylemi içinde bir insan anlıyorum ben seçmiyorum her şeyi yalnızlık da kabul ediyor etmiyor, b

allah gümrük store

ayak bileklerimden kalçama kadar beni havaya kaldıran, Luis'in de dediği gibi güzel kaçış yolları biri sorsa, bu yoldan kaçılır mı kaç derim. yol boyu kaçarsın, kaçarsın da yolun sonu yine burasıdır. ben kaçmayı tercih ederim. -süresince- bu kaçıştır, bu değildir, yattığın yerler muhakkak ıslanır geceleri ya sevdiğindir, ya yine sevdiğin bir yerindir neden geldik şimdi ben pek bilemiyorum bozuk makineleri düzeltmekle mi geçecek ömrüm ben de sonunda bozulmayacak mıyım? hele baştan bozulanlar var, bunları nereye geri verelim, yoktur yeri kime kızalım beş koca sene sonunda resetlenme tuşumu buldum bir g noktası değil bende öğrenci evinde bir oraya bir buraya sallanıp duran sesimden korkanlar bilmez, benim arızam geçicidir, beyin desen satılır. size kalp nereden alınır?

yarısı kadar sansürlü şiir

turuncu ışıkların altında, bedava müziklerden dinliyorum gözüm beynimle beraber kayıyor daha önceden de kaymıştı benzer şeyler hatıramda bu ekmek küflenmiş ben yemeye devam ediyorum yok diyorum, yemek böyle bir şey ben buna para verdim, yürüdüm, gittim aldım ve geldim yenmek için var bu yeşil ve beyaz pamukçuklu kısımdan bir parça alıyorum ağzımda iğrenç, kibirli, hırslı bir tat. senin kabuğunu atsam, yine sen, sen olarak kalacak mısın yoksa dökülecek misin patlıcan gibi kim karar verdi satılman gerektiğine iddia ediyorum, çünkü gördüm hayatlarınızı, ilahi bakış açısı benim. bildiğim tek şey acımdır anlayamadığınız anlamak için yaşamak gerek aradan yıllar geçse de dostluk ancak ted ve barney arasında bir biradır sınırda insanlara yaftalanan çizgilerdir halbuki iki çizgi var ötekinin, ve diğer ötekinin. en büyük acı benim acımdır. ben sur'da büyüdüm. ben almanya'da bir türk oldum konya'da bir ateist, portekiz'de bir zenci oldum. sen a

62

ikibinlerden kalma bir müzik, söylemek istediğim çok şey. yolum yok gibi. çünkü çok çiğ. kendimde yol arıyorum, ve seyahat boylarımdan kurtuluyorum senelerdir ordan oraya valiz taşırdım her seferinde kaybolurdu artık bir manası var ve onlara şiir yazıyorum rüyanızda gördüklerinizle karşılaşır mısınız? dejavu diye bu dediniz? biriyle sevişirken, doruğunda deja vu diye bağırdınız mı hiç? bu hissi nerden hatırlıyorum? yine deprem görüyorum vajinismus bir kadının vücudu, beş kez ağlıyor nehir kıyısında özgürlüğünü ilan ediyor kadın ayakları, kapı tokmakları, araba vitesi. okurken iğreniyor, komidininde büyük boy kayganlaştırıcı. telefonunda fotoğraflar sevgilisi için yaptığı zulalar. kendiyle tanışmamış kadınların, su yansımasında saçını görmesi. tesettüründen taşmış bir saç teli. saçım güzelmiş diyor, bakıyor. erken gelen bir kadının evindeki dekoratif ürünler seramik bir dildo. rönesanstan kalma yamuk bir penis. hiç küfür etmiyormuş. derdi yok. bu

günbatımı köpeği

son kez böcek sesleri ve aslında ilk kez duymuşum ve farkettim ki üşenmişim düz cümle kurmaya beceriksiz, konuşamayan birine dönüşmüşüm günbatımlarını kovalamışım. okyanusa uzanmışım, üstümde dört insan eli ikisi kafamda ikisi sırtımda biri düşüncelerimi savuşturuyor diğeri acıyı nasıl güzelleşiyorum elimde son şarabım lizbondan içiyorum koca şişeyi kumu öpüyorum okyanusla vedalaşıyorum şehrin meydanları ve balıklı tatlılarıyla vedalaşıyorum dükkandan son kez bir şey çalıyorum en sevdiğim mekanda son biramı içerken tam yanıma dünyanın en güzel kadını oturuyor biliyorsun bende yalancı erkekler gibi öptüğüm her kadına en güzel kadın derim erkekler yalancı değil dünya güzel kadınlarla dolu dünya güzellikle dolu bakıyorum bakıyorum ben bakmasam bakıyorum arabaların arasında bir kamyonun arkasına işiyoruz bak burayı beraber işaretledik elli adamın ortasında bir dans kendimi amerikanvari bir filmin ortasında buluyorum dünyanın en güzel kadınını öpüyorum

bu şiirin en güzel yerleri alıntı

insan yani biri diğerini kör kuyularda merdivensiz bırakan karşında hasta ve son anda anlıyorsun ki kalkıp gitmen gerek bu senin işin değil. bir ay ayakta ve bir ay yerde geziniyorum hep kötü olduğunu söyleyen bir adam var penisini inkar ediyor kızıyorum. insan kötüyüm demek için mutluluğu tadar bilir tadını iki kişiysek neden üç ağız tadımız var hiç şükretmiyoruz yaratan allah tanrı ya da içindeki enerji. istediğini söyle. dün farkettim, benimkinin adı enerjiymiş. power derken energy de diyormuşum bir farkı var mı? insanların beni anlamadığı bir yerdeyim bocalıyordum gece okyanustan daha güzel hiçbir şey yok gece okyanustan daha isyankar daha gerçek daha büyük eğlenen kadınlara çarpıyordu parlaklığım açık Olafur Arnalds dinliyorum ne çaldığını farketmedim dedim belki de bir yere üzgün üzgün bakmaktır dünya ayaklarım kum doldu üzülmedim belki on gün geçti, temizledim o kumların anısı vardır d

yedim

aklıma bir sahne geliyor tam köşeyi dönüyorum biraz yürüyorum ve bir ses. gömlek, son düğmesine kadar kapalı. kare değişiyor rüzgar kulağıma değiyor ve uzun zamandır içmediğim bir tütün ağır geliyor ben suçluyum o sandalyede. yalvardım mı bilmiyorum ama yalvarıyordum ne kadar acı karşımda yargı karşımda ceza ve, görmeme rağmen söylemiyordu ne derse desin yine de bekliyordu. asla söylemez. biliyorum özür dilerdim, umut vermeden ki bu çok zordur. tamam fili kurtardım ama vezirim gitti. insan kendinde taşıyor her şeyi her şey içimde boşları da toplayan biri olsa keşke  keşke biri boşları toplasa. bu kavanozun kapağını açamadım açamıyorum açılmalı yere mi atmalı ısıtıp yakmalı mı? rüyamda yalnız kalmak istiyorum. kadınlara giriş ve üç cin ücretsiz -bu şiirin boşlukları yenmiştir. siz doldurabilirsiniz, bedava.

unutma beni çiçeği

iki taraf mı var yoksa üç mü, yoksa herkesin içinde başka bir taraf mı? içimde insan yok, sizin var mı? kavazonuzu kırdılar mı? soru işaretim çok, mutluyum bu yaşıyorum demek siz hiç ölmek istemediniz, yaşamanın kıymetini nereden bileceksiniz. hep dışladığımdan mı alenen suç isyan müziği benim sadece içimde isyan var.   doğduğum yeri seçmedim ama dilime muhtacım benim yanımda olan bir o. kimse anlamasa, kendi kendime ana dilimde yine ben. mağara duvarlarına çiziyorum- türkçe isyanım türkçe, göz yaşlarım benim dilimde. bilge. ölenin öldüğünü anlamak için, intiharınız mı gerekli gözünüz kör diyelim nefes sesi yok bu kadının, adamın kalbi atmıyor hissetmiyor musun? nasıl anlaşılmaz? ya siz insan değilsiniz, ya bir yerde ölenler. çok soru işareti ya da ben on yediyim bugün kabul ediyorum biraz büyüdüm sırt çantamla ve kendimle geziyor bulduğum her şehre dışkılıyorum tejo nehrine işiyorum endülüse kusuyorum douro'da arkamda beş yüz insan var ben göz ya

pedlerin bantları yok

bazen merak ediyorum bugün düşündüm bi böcek olsam, altı bacaklı mesela nasıl olurdum pedin bağlama yeri yok diye mi üzülürdüm yoksa otuzlu almama mı şeftaliden mi bahsediyor gerçekten şarkı size ritadan bahsetmeliyim size ömrünü kapısız bir hastanede yaşayan insanlardan ve balıklı patatesden, gözümü kapatıp açınca bitecek bir süredeyim beklediğim bir senenin bitmesinin başlangıcı bu yalnızım düşündüğüm gibi. kendimi dilimden aşıyorum ve sadece şimdi doğduğum toprakların bana verdiği bir içgüdüyle sahiplenişimin bir dili, konuşmamın ve ifade etmemin getirdiği bir cesaretle yazıyorum bazen anamın dilinden de geçiyorum olmaz denilen ortak bir dilde buluşuyoruz ve köprü çıkıyor altından tren hattı üstünden nehir hiçbir yere varamayan sanılan merdiven bana yirmi dakika veriyor ömrümden çok lazımmış sürekli yürüyorum dağın en tepesinde yaşıyorum pedim umarım kaymaz bu onyedi dakikalık bir şarkı ben bir ömrüceğin her adımında yeni yer görmesi gibi yürüyo

y

ay'ın oğlu olmayan bir şehirde geziniyorsun kollarından özgürlüğe kavuşmak isteyen sen, ayda bir çekip çıkarıyorsun. pürüzsüz omuzlar pürüzsüz yüzler güneşin sıcağında parlayan bir kırmızı ruj tamamlanır bu sıcağın içinde asfalt buharlaşırken yedi metrobüsüne son anda sığan sen, kendine sığamayan yine sen dingin ellerinle şekerpare yoğur dingin olsun şerbeti bol yumuşak o artık tatlı değil ay'ın oğlu boğuluyorum kendi içimde geziyorum eğer bir yerde çözüm olamıyorsan, sorun sensin demektir bildim sorun benim insan kendini kesip atamaz aklıma gelmemiş aklıma geldiğinde farkettim ki bıçağımı her yere sokmaya çalışmışım kanamış her yer ama hala içim yara şimdi bir bebek deniz kıyıya varıyor kumlar falan,,, dinleniyoruz günlük güneşlik bir gün üç kere gün durup aklına geliyor sorun senmişsin! makasım bana kör, ben kendime yara en sevdiğim ellerim gölgesinde pürüzsüz iyi geceler ay'ın oğlu seni bir tirbüşona söylettim en

sintar

ravi shankar konçerto meditasyon elmalı mum balıklar her yerde kuruduğunu sanan çiçekler onları yaşatmak isterken dalından koparışımız, bunun düzgün yolu var mıdır? mesela kendi iyiliğini isterken diğerlerinin kötülüğünü de istemek de bonus puan mı ona kötü bir şey olsun istedim bana aşık olsun istedim mısırlı bir müzik biraz mutluluk hormon aşılayıcıları herkes bunlara şiir yazar evimden dönerken evlerini yakan kardeşler görüyorum otuz beşine gelmiş yalnız bir kadın görüyorum diyorum, boşuna mı yaşıyorsun elinde yapması gerekenler ve farketmiş ki insan koyması gereken yere hep bi uğraş eklemiş. elinde çok malzeme kozmetiği bitmiyor yalnızlığı bitmiyor bitmiyor iyi gelen şeylere tapın çiçekler ölmemiş çok su versem çürür mü herkes kendinden başka bir yolla intikam alıyormuş çok eşyam var ya ben gideyim ya onlar

aft ve iffet

aff-et üzerimize oynanan hain planlar çizilmeyen çiçekler bazısı silinmiş duvarda yazılar, odada eşyalar nasıl silinir kötü olur yine çocuk ağlar, peki kadın neden ağlar. odamda üç çiçek bırakıp geldim döndüğümde onlar da ölmüş olacak peki ben böyle yaşadım mı üç ölü bırakırken, kendim yaşadım mı bilmiyorum gözlerim ve yüzüm hüzün uyandı gözlerim ve yüzüm sanki bir bataklık gibi isterim ki görme. bu dalgalı denizde, bir tek sular sallanmıyor balıklar sallanıyor denizde gemiler sallanıyor ben yer kabuğu değilim dimdik durayım sallanıyorum allahın belası yirmiiki yaşımda hiç lisesi olmamış gibi küçülüyorum affet ben o kadar güçlü biri değilim bu nasıl sevgi, bak ben böyle mutsuzum mutlu olmamı istersin kolumda hayali bir kadın pek çok zaman sonunda yanındayım ama kötüyüm ve sana söyledim, haberin olmaz ama köşelerinden betimlerim pişman ol bana söylediklerin cebimde pişman olman lazım sen çiçekler çiz ama dün, bugün geç oldu uykum va