Kayıtlar

2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

La Llorona

Resim
sekiz yıl önce burada kalmıştım, la llorona paralel evrenlerimde kabuslarım yaşıyor hiç duymak istemediklerim       hiç görmek istemediklerim, yaşıyor benim bu kadar yaşama sevincim yok. içi kan ağlamak deyimi bende bazı parçalar yaşatıyor bir kitaplık yerim olmayınca , boşalttığım salonlar arkamdan ağlıyor ben ne işe yaradığı anlaşılamamış içinde sadece yaşadığın bir ikea eviyim        sorsan içimde her şey var küçük bir yerim sıkış tepiş yaşayabiliyosan kal içimde                  rizedeki evler büyüktür, hava serindir, ben ne işe yaradığı bilinmeyen aslında her işi de gören içinde bir huzuru eksik, basık metropol kentiyim müziğin ritminde her insanı görebilirsin şimdi müzik hızlanırken, trafiği yavaşlatıp geriye sarıyorum yavaşlarken yürüyen merdivenden geri iniyorum biraz nefe alıyorsa ritim, işte kuşun kanadı orada çarpıyor  bitişinde flu bir kent manzarası yağmur yansıması gördün değil mi anlattıklarımı? beni de gördün. bu müzik her çaldığında boğazımda biriktirdiğim gözyaşı ağzı

stüdyo daire

Resim
denizin ortasında  arada on yıl varmış nasihatin duyulması ve alınması lazımmış tek isteğim biraz da sevmekti bu parkeleri dans edemedim, canım yandı dediler kendini bırakırsan doğaçla ama salınışın kuralları vardır fizik, falan kabul edemiyorum konular değişiyor içimde hep bir isyan bir kağıdı beşe kıvırıp yapıştırıyorum tüm çirkinliklere kendimi dişi sanıyorum mitolojik bi canavar öyle demişler. üç artı bir evin, dört odası habersiz benden banyoyla aram iyi bi şimdi tırnaklarım da uzuyor ben kendime yetiyorum psikoloji olmaz öyle şey diyor birilerine niye güvenmemişiz hiç ya yalamışız en başta ya ağzına sıçmışız çok yaklaşmasın diye ben terk edilmedim hiç terk eylemi, varmayı gerektirir bana varılmadı hiç yunan tapınakları sınırlarım bir bomba patlar düşman infilak eder sokaklarıma ağzımdan giren bir boru yıkar içimi sağ kalırım, yaşamak var olmanın tek gerekçesi midir sağ kalırım, otuz sekiz numara kadar yer kaplarım zeminde hacmimi tahmin edemedim ne çok yer edinmişim içime almaya

nostalji

 yüz yıl bekleyen kitap bulunsa da küf tutmuş, elime sığmıyor kendi tozlu raflarımda gezinip bir şeyler arıyorum çocukluğumu, sakinliğimi sanki şimdi en durgun zamanlarım değilmiş gibi. bana benzeyen kadınlar görüyorum döngülerinin içinde savrulan, hepsi yolunu bulacak vicdan yoksunları dışında onlar insanların dünyasında değil japonca bir ağıt dinliyorum bir kayıba yakarıyor gelmeyecek ben, ben olmasam ne derdin var derim di'li geçmiş zamanla bugünü kaldıramıyorum dünyanın hiçbir yerinde, yardım yerine varmıyor yoksul aç, işçi kazalı, hükümlü işsiz, kadın insandışı en kör zamanlarımızda, etrafa savrulurken dertlerimiz de fikirlerimiz gibiydi, bilinmiyor , düşünen yerlerime bilgi akışı kanımı dondurur bu elimdekini nereye koyayım bütün şeref yoksunluklarını rafa kaldırmıştım bir şarkı sözünün dediği gibi,depremle yıkıldı falan filan dünya hatırlatıyor eriyip gidiyoruz muhtemelen tükeniyoruz bir ben değil. pandemi gibi duygularımız onların da çürüdüğü, yozlaştığı, boka sardığı öldüğ

gerçek bir yüceltme

 borderline işsizliği bipoların enerjisi üretmeye, herkes kendini bir şekilde dönüştürüyor. ben de tabi ki fark etmeden bazı fırsatları elimle itiyorum. işsizlikten intihar eden insanları, her gün anıyorum. çamaşır askılarım hep aynı yerinde ölümün arada kalışın ve arafın yaşamak istemiyorum, istediğim yere çok var ben hayatta kalamıyorum bazı günler şükrediyorum ki onlar demo daha ne yapabilirim daha ne yapabilirim ne hayatımın bu kısmını yaşamak istemiyorum pes etmek de istemiyorum protesto ediyorum varlığımı böylesine boş ve etkisiz böylesine çatışan biriciklikle diyorum ben milyonlarım bu toprağın her karışıyım altın, işte evinde uyuyan taksim alt geçidinde bir kartonun üstünde bile uyuyamayanım gelip geçenler sabah ayazında ayıplıyor ayaklanıyorum içimde uyanmaya üşenen bir halle, diyorum ben daha ne yapabilirim hayata elimdeki tek fırçadan yüz renk çıkardım bazen buluta bazen asfalta sürüp su kattım gelebildiğim belki de budur yedi numara karakterinden gibi arnavutköyde tezgahta

good night feelings

Resim
  herkese iyi geceler diyelim yedi ay olmuş tanışıklığımın üzerinden kendimle ve tek tek her isimli kupalarla her ağlayışıma bir basur seyahat boy proctolog kurtarır mı arada sahile inermişim eskiden cihangire, az arap, az esenler, kurtarırmış her sokağı ezberlenmiş sıraselvilerin gidilmez olmuş bundan böyle kesenler şehirdışıymış benden çok görmüş birileri ben kaç kez sevdiysem anımsıyorum bazı ses kayıtları çok az görünen hayalet akrabalar kırk kuzen zar zor dağıtılan aşure ölmüş alevilik buralarda rica ederim denmez kendimi düşkün ilan ettim iki maaşlı bir işle yaşarım hayatı keser mi, bilmem kurtaramıyorum doğumumdan kendimi göbek bağımı kesen orospu çocuğu kim içinde kalmış yarısı annemin kanamış kanamış senelerce bundan on yıl sonrası çocuk ve taksimde galata manzaralı bir ev hayalimdir bilinir ortaköyde japon panjurlu ev ben daha nefes bile alamam allahın vermediği burundan oksijen girmiyor oturup konuşuyoruz beyaz bi arabaya kitleniyorum her geldiğimde arıyorum aynı yere parket

parazitler

 hıçkırık seslerine dönüyorum küçük bir kız ağlıyor, başında türk halkı panik atak tedavisine hazırlar. o beni beklemiş,diyorum neyin var,                          hiçbir şeyim başındakiler perişan. başındakiler isveç devlet politikası ben ortadoğuda bir bez bebeğim başımı bir sola eğiyorum eteğimi çekiştiriyor hislerinde zavallı, omuzlarından asfalta çakıyorum diyorum, cezaevi bebeklerinden utan küçük kız duruyor, diyor cezaevi ne öyle bir dünyada var ol ki sıçtığın pembe olsun biz demir içiyoruz damardan renklerle aramız pek yok acısı olan mı acındırır, acısı olmayanı hor gören mi acındırır teraziye bir kafa bir kol mu koyarız nedir ölçtüğümüz, neyle ben mektupları ölçerim, kaç mektup kaç farklı yoldan gitmiştir gördüklerim ve hislerim arasında yıllardır aradığım: olması gereken olduramadıklarım ve ittirdiklerim vakumlu poşet geçirdiklerim ağzına, özgürlüklerim ve sürekli gidişim problemli kalışım peçete yalvarırken taş buluşum ve içinden ağlarken sırtı sıvazlananlar biriktirip sakla

onlar bu kalbin ağırlığını bilmiyordu

Resim
onlar bu kalbin ağırlığını bilmiyordu yürüyorum, sırtımda kendim ve ağırlığımdan eksi taşıdıklarım bazen durup ayakucumu görmeye çalışırım açlığım peşimi bırakmaz,imkansızdır burda normal olmak topluma uydurduğum kurallar hakaretmiş kendi kuranımı yazdım diye astılar beni bu ilk değildi, ölüp evren değiştiririm dedim öldüm birkaç kez, her seferinde olur dedim ayak ucum benden ben kadar uzakta ağırlığım dünyanın yükü diyorum artık askılıklarda bana bir şans vermez evirip çeviriyorum mantıklı bi açıklama bu yaşama, bana en mantıklı gelen içinden çıkışım bir kadının sonra sonra emeklemem, yürümem,           gerisi hep burada kalmış düşmüşüm yürürken kalkamamışım dizim bugün kanamış bir ışık bekledim minik orada inanmam vardı pek inanmadım evirdim çevirdim bakarken güzel bir ışık dedim, biliyorum kaynağı güneştir en azından aydınlatır beni elleriyle öğrenemedim kendi ışığımı sevmeyi parlak mavileri değiştirip cami sarısı taktım mümkünse gittiğim her

altı kilo sigara suyu

bir mittir babalar bilir, senin haberin yokken yarandan, gösterir, bak kanıyor; ki kanamıyorsa batırır hafifçe tornavidanın ucundan bir tabloluk mesele yer açar asarsın en kanayan yerinden güneşin duvar katillerden olgunluk bekleriz hakimsizliğimizden yatarız üç senelik hayata bir ikilem koyarız orasından burasından tutuyorum elimde kalıyor güzel, biraz müthiş ve sessiz diyorum huzur tutkusuz huzur değilmiş tutku huzursuz, bir ergenin ilk seksiymiş bir ikilemimden üç senede beş organla kurtuluyorum bazısı kayıp bazısını yerde buldum geri yerine koydum ameliyatı tek başıma yapmadım, güzel başarızlığım var önümde bir el gibi, bir kol gibi beni tuttuğu yok yedi posta kusmuğu deviriyorum parkeye onsekizimde poşetlenmiş, bağlanmış, özenle paket servise hazırlanmış ayaklarım umursamıyor tabi durumu beş sene geçiyor aradan, beş sigara suyunu turşu ediyorum bir bardakta onları deviriyorum yine aynı hizzada gülüyorum şu an bir tek gülebiliyorum

āne

Resim
iki çocuk bir kadını anne         edemiyor. doğuyorsun 1 belki ilksin diye her şey farklı doğuyorsun 2 karşılaştırmalar boyun kadar sen büyüdükçe seninle artıyor bakıyorsun ki anne böyle biri büyüyorsun, anneler artıyor gözünde gördüğün şeyin manasını evde bulamıyorsun ele avuca sığmıyorsun artık bu kuşu annesi yuvadan itmiş ama uçmayı öğrenemedinden tüm acısı. benim boşluğum öylesine büyük ki, ne koysam dolmuyor damacanayla mı girelim bu hayatın edebiyatına kimisine bir türk kahvesi yetiyor bazısı bir bardak çayla sevişiyor bize, diyorum hiçbir zaman yetmeyecek. göstermemişler ki, ne bilelim. en çirkin adamları sevdim. nesnel bir çirkinlikti. ben severken bile güzelsin diyemedim. benim sevişim sanattır, o bile güzelleştiremezdi bir çirkini. en çirkin adamları sevdim sanıyordum ki ben de böyleyim, yakışırız, eksikliklerimizle güzeliz sanıyordum ki her yerimden                      eksiğim beni ancak bir kusurlu kabul eder onları o kada
ışıkları soldan vuran bir caddede büyüdüm sanarken en gelişmemiş yerlerimden vuruluyorum kanala düşüyor bedenim o suyun vardığı bir yer yok kelimelerin tanımlarını yeniden yaptım yanılmışım üzerinden zaman geçecek ve en korkunç şiirlerini göreceksin bir kez intihar etmişsin yaşarken ölmüşsün bir yorgan olmuş sevgin ne çok ölüm var demişsin ne çok ölüm var ardımda içimde balkonun tellerine bakıyorum tanıyan bilir

cezaevinde bayram görüşmeleri

Resim
kaldırıma oturduğumda mahalleyle tekrar buluşuyorum köpekler ve kediler yavaşça yanımıza çöküyor dinlemeye başlıyorlar hikayeyi. bileklerimden soğuk hava giriyor ama duyduklarımdan hissedemiyorum bedenimi bir kız çocuğu oluyorum on dört yaşında büyüyen karnımı bir banyo odasında bırakıyorum tesadüfen var olan bir cam bir cinayete azmettiriyor kendimi hep kaçmak istediğim yerden kurtulmuşken buluyorum yoldaşım yok ilacımı vermiyorlar bana bir kız çocuğu büyütüyorum, ölü, elleri ve ayakları ve dünyaya yeni açtığı gözleri bir kamyonun adi plastiğinde ezilmiş camdan bakmaya boyum yetmiyor tek duyduğum bir ezilme sesi. bir genç kız oluyorum anadoluda. kitap okumayı bildiğim zamanlardan aileme mektup yazıyorum dayak sahneleri betimliyorum sevgi dileniyorum annemin beni doğuruşuna şahidim biri ise ölmemi istiyor canım yandığında da ağlıyor yine. bir ruh hastasının azmettiricisiyim intihara büyüdükçe cinayetlerim çoğalıyor adım güzel, ben yaşayayım, bırak diyo

living with smoosh

bir bit değilsin ne beslenirsin, ne rahat edersin habitatını saçkıran doğmuşsun yedi yaşında bir çocuksun dünyasını boyu belleyen değil baştan aşağıya çamur ve bok kokusu içinde olan insansın dümdüz çıkıntıların kendi hacmine, tuvalet kağıdın en yakınların ne bir bitkisin ne de toprak ağzının kokusu sabahın beşinde dün yediğin pislikleri hiç sıçmıyorsun insansın dümdüz kibir ve pislik içinde. anasından doğan herkes aynı dünyaya geliyor. birileri senaryoya isyan ediyor hepimiz figüran oluyoruz nezninde , insansın dümdüz saçından paçana, bencillik içinde

latex evren

güven; kahverengi, deri, ekşi, eski kokulu. her zaman iki boyutu vardır yargının grilere geçemedim gökkuşağımı göremeyenleri suçladım mor; inkarımın geçiş rengi kırmızı; geç kalmamın rengi mavi; hep yakıştı dediler, bir erkek üniforması üstümde. saçımda ben. yeşil; yaşadığım şehrin bir zamanlar güzelliği sarı; nefretim, şimdi aradığım perdeyi aralarken turuncu; benim sandığım çocukken. gökkuşağının yedi rengi vardır, ben gökkuşağı bile değilim ne morun alt tonunu,ne morun zaten bir alt ton oluşunu kabul etmemişim. güven; bütün renkleriyle değişimde tadı, dokusu, kokusu, aradığım her duygunun bir bileşeni değil internet yardımcı değil 5 nisan ikibinyirmi, bütün bildiklerimi sağ elimle itiyorum sağ elim bu durumda kutsaldır balkonda görüyorum bileklerimde parmak izleri bütün bildiklerimi ve otoritemi reddediyorum çoğunlukla problemlerimin altını eşeliyor ve aynı şeyi buluyorum beş nisan bilemiyorum hiçbir şeyin sonu yok var mı gidemem diyorum y

götümün derdi

Resim
deneyelim dedik bu siyah sert katı prizmayı devirdik önce üzüldüm zulmüne sonra ağladım sinirden, içim sıkıştı, ki bu ishalle aynıdır ayıptır söyleme her yerinin gözcüsünü üç matematik sorusuyla bekçi diye atamışlar inanmışsın, halksın güvercinlerin boynu gibi bir sağa ve sola ahenk içinde başka yerden görürüm dedim, göremedim neyi seviyorum neyi sevmiyorum ve belkide hiç seçmiyorum çok kızgındım, düşündüm, nisanın ortasıydı, düşündüm çok kızgınım, yıktım dağıttım, beni neden sevmediniz sorunun muhattabı kim kendimden başka rüyalar içinde koştuğum bir kaydırak gözlerim kendi dünyamda göğsümden aşağısı cehennem ve biri düşüyor üstüme ellerimle tutuyorum, bekle diyorum ivmem bitti benim dönemiyorum burayı paralel iki evren arasına sıkıştım üstüme oturmaya çalışan güzel bi kadın var teorik olarak yüzüme muhtemelen o da bir şeyin derdinde çemberlerim çaresizim amaçlarım da benim onları öldüren de bir kaydırağın plastiğinde boğuldum bir kaç ruhla

çemberlerim

her gece rüyamda bir şehirden ayrılıyorum. bazen üç. varoluşum ayrılık ve yeniden doğuş diyorum belki de yaşamak sonsuz bir kısır döngü ayrılık ve başlangıç arasında her zaman aynı acı olacak her zaman aynı istek olacak yeniden her zaman biterken dünyan yıkılacak her zaman diyeceksin ki bu her zaman oluyor! olacak ya hiç bitirmeyeceksin ya hiç başlamayacaksın ya yaşamayacaksın ya bir fare gibi yemin geldikçe yerinde saymaya devam edeceksin yaşamak belki de diyorum hareket etmeden döngülerin değişmesini beklediğim ve sırf döngüler değişsin diye kılıfları yıkayıp değiştirdiğim                   bir yoldur diyorum bir ben kılıf uydurmuyorum karşılıklı giyinip                   karşılıklı soyunuyoruz sabunumuz bitiyor ne benim rolüm var ne artık kaybolan kalemimin yaşamak, sürekli bir ayrılış peşi sıra varoluşumun özü benim ve senin ve onun ayrılış başlangıçtan, ve yeniden,            ve yeniden ,                        ve yeniden

karantinada ayrılık

hiçbir aramayı reddetmemişim bana aşık değil sapık demişler cinsiyetimden vuruluyorum kafamı kaldıramadan gitmişim ayrılığa şimdi can havlinde tekrar ayrılıyormuşum dünyayı yıkıyorum kendi içimde bir çok gezegen devrini tamamlıyor uyduluktan kovuluyorum çoktan bitmiş duyguların kalıntısını süpürüyorum karantinada terk ediliyorum kimse bu eve üç ay boşa kira vermek istemedi, anlıyorum bedavasına bile tahammülü yok kafamı kaldıramadan gitmişim sekiz yüz kilometre, insanlığa aşığım. kafamı yine kaldıramamışım bir koca sene kimse kimseyi affedememiş yine aramızda türkiye haritası, kaçmışken kaçalım diyor ne sen gel ne ben geleyim, bile değil. acıyor acıyor bir iğne topuzuna dönüşüyorum iğnem işlevsiz olması gerekenler ve olanlar arasındaki çizgiyim ancak ayak acıtıyorum acıyor acıyor ne sevgi, ne tutku, ne huzur bakıp eli çenesinde acıyor acıdıkça acıyor acıdıkça kesiliyor ayaklar olması gerekenler biraz yaklaşmaya yatkın olanlar gittikçe uzak kims

affedilmeyenler

senin bu ellerinde ne var? hem annem hem babam var çizgilerinin derinliğinde ayrılışım ondan değil şişko bir adamın esprisinde soy ismimi değiştirmek için kime müracaat etmeli taciz yiyen taciz mi verir ben aldıklarımı vermedim peki senin bu ellerinde ne var?

burda sikiş var sikiş beğenmeyen zaraya gitsin berşkaya gitsin

"ben öteki çiçekçide çalışırım." çiçekçide çalışan bir çocuğa yıllarca gül yollamışım dörtyüz lira karşılığı hayatını satın almışım kırılmış bana, yemin etmiş ona bu gülleri vereceğim belki laleleri de "konuşmaktan zevk alabildiğim iki üç insan vardı ikisi gitse biri ben ikisi gitti birisi çok güzel geldi gitti geldi gitti ve geldi" o biri ben, dedi öteki seneye akdenize gelmediğim bir günden yazıyorum yazdığım ne varsa unutuyorum kustuktan sonra benim değil cümlelerim. evlenme tekliflerim, hayallerim boynumun halatını takmışsın parmağına, bu sayılmaz dedin o biri ben, dedi öteki baban diyememiş o söyledi kendisine orospusun sen! sen güzelsin dedi ötekişler, bütün çirkinlikleri güzel edersin vasiyetimdir dedi, bana gelmeden ölme. geldin, şimdi ölüm vakti gidebilirsin ötekişler, işteşlikte kayboldu iğrenç pis bir valizin içinde on yılın kirini seven on beş havlu buldum göndermelerim ve beyanım dünyayadır çok da sikindeydi

lamento della ninfa

acının ve cam kırıklarının müziği monteverde, senin için camlardan dışarı sarkarım senin için bedenimin yarısı dışarıda, yarısı tuzlu suda kalırım zihnim ve beynim şimdide değil ben freudun kölesiyim, sen şimdinin bitkisi ben horozibiğini severim, seni varoluşumun temeline koyarım taşlarım eksikti, tamamladın şimdi alıp gidiyorsun, yeniden başa sarıyorum, sevgi bir tragedya, ben ona isim veriyorum, tıpkı armuta verdiğim gibi. dönüyorum kötülüklerin ve dürtülerin başladığı yere. üstünde bant izleri, temiz kalmaya çalışıyorsun iddian var, yaşıyorsun,                                    yağlı boyalar, bütün odanda, ben alt katta, hb bir kalem, kapatınca kayan hayallerim omzum duvarda ayakta kalmaya çalışıyorum söylenecek hiçbir şey kalmamış! her şeyi söylemişim! monteverde, sesini benimle bırak, seninle yaşıyorum.lamen

cihan

hayatımın final dönemi regl sancısı ve doğumumla yüklenen bir güncelleme: anlamak güven, hep bahsedilen. bedavaya gittiğim bir konser. denk gelmiş şanslıymışım. kadıköyde deniz yeşil şimdi, uzundur gördüğüm beyaz dışında bir renk. betül kuranı kerimden bir isim, benimki en ilahi hepimiz, varlığımızla öyle karman çormanız ki en saflarını bulup çirkinlikle suçluyorum, çirikn olmayanımız mı var? ben en azına denk gelmek istiyorum, herkes gibi. bilmiyorum bana denk gelenler ne alemde şimdi gövdemde büyüyen bu, arsız kimsesiz topraksız çiçek sana alışkınım seninle büyümeye vücudumda meydana gelenlere. nabzıma, karnıma, cümlelerin içinden kayıp geçmeye ve bazen hiç ilerlememeye altıyüz soruluk bir testin cevabı mı hayatım yoksa iki sene konuştuğum kadın mı onu mu silkelesem de bana hatalarımı söylese hata denilen benim anormallerim mi ben tek miyim varolan toplum normalleri bu yüzden mi? şimdi mantıklı belki sevgilim de şiirlerimi severmiş ondan bahsetmesem de bu