latex evren
güven;
kahverengi, deri, ekşi, eski kokulu.
her zaman iki boyutu vardır yargının
grilere geçemedim
gökkuşağımı göremeyenleri suçladım
mor;
inkarımın geçiş rengi
kırmızı;
geç kalmamın rengi
mavi;
hep yakıştı dediler,
bir erkek üniforması üstümde.
saçımda ben.
yeşil;
yaşadığım şehrin bir zamanlar güzelliği
sarı;
nefretim, şimdi aradığım perdeyi aralarken
turuncu;
benim sandığım çocukken.
gökkuşağının yedi rengi vardır, ben gökkuşağı bile değilim
ne morun alt tonunu,ne morun zaten bir alt ton oluşunu
kabul etmemişim.
güven; bütün renkleriyle değişimde
tadı, dokusu, kokusu,
aradığım her duygunun bir bileşeni değil
internet yardımcı değil
5 nisan ikibinyirmi,
bütün bildiklerimi sağ elimle itiyorum
sağ elim bu durumda kutsaldır
balkonda görüyorum
bileklerimde parmak izleri
bütün bildiklerimi ve otoritemi reddediyorum
çoğunlukla problemlerimin altını eşeliyor
ve aynı şeyi buluyorum
beş nisan
bilemiyorum
hiçbir şeyin sonu yok
var mı
gidemem diyorum yol bitti
bir oyun haritası gibi
siyah
bu atlamak mıdır
yürüdükçe yüklenir mi
ölmedim, ayaklarım yerde
belki de harita ilerleyebildiğimiz kadardır
belki de paravanım sırtımı yasladığımdır
duyduğum yine kendi sesimdir
grilerim saçımda biriken bir renktir
yine de bakıyorum
yalvarıyorum beyaz kal diye
korkuyorsun
siyah ilan edilenlerle bir mezarda yakılıyorsun
camdan dışarı bakıyorum
ağlıyorum
farkında olduğum her şeyin içimde de yaşadığı bir dünya düşledim
olmadı
ben de gösterdim
ellerim var
iki adet
ağzım var
ergenlik hiç bitmeyecek
varoldukça bir taşa bağıracağız
ben varım
hep saç tellerimden bahsedeceğim
burnum estetik
dudağımın üzerinde bir ben var
ben varım
peki görüyor musun diğer varolanları?
renklerin her biri bir tek içine mi duyarlı
bir yama istiyorum
şifreleri bende olsun
bacağımdan parmak ucuma dikeyim
bazen bir bardak su olsun güven
kalanı bitkilere dökeyim
bim poşetinde silah bu ülkenin kara mizahı
farkediyorsun ki bildikçe okumanın da manası yok
beş nisan ikibin yirmi, bitmez dedikçe başa alıyorsun tekrar deniyorsun
tekrar tekmeliyorsun parkeleri
ayakların aşınıyor
kendi mezarını kazmak değil,
bataklığa batmak değil
çığlığın varlığının
belki de harita battığın kadarıdır,
kahverengi, deri, ekşi, eski kokulu.
her zaman iki boyutu vardır yargının
grilere geçemedim
gökkuşağımı göremeyenleri suçladım
mor;
inkarımın geçiş rengi
kırmızı;
geç kalmamın rengi
mavi;
hep yakıştı dediler,
bir erkek üniforması üstümde.
saçımda ben.
yeşil;
yaşadığım şehrin bir zamanlar güzelliği
sarı;
nefretim, şimdi aradığım perdeyi aralarken
turuncu;
benim sandığım çocukken.
gökkuşağının yedi rengi vardır, ben gökkuşağı bile değilim
ne morun alt tonunu,ne morun zaten bir alt ton oluşunu
kabul etmemişim.
güven; bütün renkleriyle değişimde
tadı, dokusu, kokusu,
aradığım her duygunun bir bileşeni değil
internet yardımcı değil
5 nisan ikibinyirmi,
bütün bildiklerimi sağ elimle itiyorum
sağ elim bu durumda kutsaldır
balkonda görüyorum
bileklerimde parmak izleri
bütün bildiklerimi ve otoritemi reddediyorum
çoğunlukla problemlerimin altını eşeliyor
ve aynı şeyi buluyorum
beş nisan
bilemiyorum
hiçbir şeyin sonu yok
var mı
gidemem diyorum yol bitti
bir oyun haritası gibi
siyah
bu atlamak mıdır
yürüdükçe yüklenir mi
ölmedim, ayaklarım yerde
belki de harita ilerleyebildiğimiz kadardır
belki de paravanım sırtımı yasladığımdır
duyduğum yine kendi sesimdir
grilerim saçımda biriken bir renktir
yine de bakıyorum
yalvarıyorum beyaz kal diye
korkuyorsun
siyah ilan edilenlerle bir mezarda yakılıyorsun
camdan dışarı bakıyorum
ağlıyorum
farkında olduğum her şeyin içimde de yaşadığı bir dünya düşledim
olmadı
ben de gösterdim
ellerim var
iki adet
ağzım var
ergenlik hiç bitmeyecek
varoldukça bir taşa bağıracağız
ben varım
hep saç tellerimden bahsedeceğim
burnum estetik
dudağımın üzerinde bir ben var
ben varım
peki görüyor musun diğer varolanları?
renklerin her biri bir tek içine mi duyarlı
bir yama istiyorum
şifreleri bende olsun
bacağımdan parmak ucuma dikeyim
bazen bir bardak su olsun güven
kalanı bitkilere dökeyim
bim poşetinde silah bu ülkenin kara mizahı
farkediyorsun ki bildikçe okumanın da manası yok
beş nisan ikibin yirmi, bitmez dedikçe başa alıyorsun tekrar deniyorsun
tekrar tekmeliyorsun parkeleri
ayakların aşınıyor
kendi mezarını kazmak değil,
bataklığa batmak değil
çığlığın varlığının
belki de harita battığın kadarıdır,
Yorumlar
Yorum Gönder