Kayıtlar

2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

kaktüs

tutuyorum kendimi  kareler görüyorum radyasyon manzaralı bir evde balkondan düşüyoruz balkon otuz yıllık bizim bir suçumuz yok, görüyorsun bazen kimsenin suçu yok akşam manzaralı bir evde ilk defa yanyana uyuyoruz ödüm kopuyor çiçekler kopacak diye kaktüs döşüyorsun hayalinde odaya. benim aitsizliğim bitsin diye. bitmiyor kim bana kimlik çıkartmayan kim kaçak yaşamış altı sene güvensiz kaçınan. bir pembe kimlik, bazen yirmi sene yaşıyor bazen ondan önce ben ölüyorum kaktüsler sarıyor odayı odadan çıkıyorum korkuyorum kanserden ölmek istemiyorum bir ironi. oysa o balkonun huzurunun kokusunu biliyorum. o balkona sığmayıp taşmayı biliyorum düşmeyi biliyorum akşamın balkonu bize tek kanepe yetiyordu sonra ne yetmedi, bilemiyorum benim akşama inancım var güneş batınca varıyorum benim akşama, benim o üç kere yıkanan kanepeye, sadece balkonuna kandığım odaya suriyeli mahalleye bir arka sokağa. inancım var. manzarasız akşamlı evlerin içinde yaşadık sonra

çiçek

Resim
balkondan kulağa gelen o uzun müzik. Sokaklar, yalnızlığınızın ıslığı olur. Bir avuç mahallelerde bir şarkı boyu gider gelirsiniz. Sonsuzluğun elifi başlamıştır.Sizi insan içinden çekip alan aşk, götürüp insan içine katmaktadır yine.Okuduğunuz her şiir her hikaye içinizdeki nar ocağına düşer. Bütün kitaplar sizi söylemektedir.Yeni bir büyümedir bu, acının bile yaşama gücüne, dünya bağışına dönüştüğü. güzel bi günün sabahından, akşamına dek kendimi görebildiğim varabildiğim kendime, alıntılardan bir masa dikeceğim şimdi. üstüne yırtılmış fotoğraflar kaybolan diş fırçaları ve her zaman dökülen tütünlerden koyacağım. Ismarlama aşklara tahammülüm yok artık Ya beni adam gibi sev ya da çek git yolumdan. Bir gülüş bir salınışsa tek verebildiğin, istemez. Tutku isterim ve delice sevmek! Bi coştu mu dur durak bilmez bu yürek. Yüreğini isterim, yürek ister benle sevişmek Ya adam gibi ya da çek git!* Ayrılık, birleşmek kadar yaşanılır. Kaç ayrılık yaşadın, annenden ayrıldığınd

intih-ar

her gece baştan başa alnımdan ayak uçlarıma               teker teker adım adım çürüyorum bu dolduramadığım alan bu paralelkenar burda sen yoksun burda ben yokum burda büyük biri yok dolduramadığım üç metrekare zaten ben iki'sinde yaşadım evde yeterli hap yoktu pek yaşamadım. en sevdiğim his iliklerime kadar tek. yine de arıyorum gözlerim hemen kapanan kapılar. dayak yerine şiddet diyen psikiyatr, sana da yardım ettim bir sen eksiktin sana hiçbir şey anlatmak istemiyorum köpek gibi arıyorum bulamıyorum kendimden başkası olmayacak insan nasıl başaracak bilmiyorum. zorla zorla sevdiriyorsun kafanı diyor ki, ben bakmıyorum sürekli ısrarların, senin sevdiğin film gelmiş sinemaya siktir git tek izle ağla. kendi kapında kendine ağla horozlar evini buluyor ben çoğu zaman kayboluyorum babamla ne zaman konuşsam ağlıyorum bitmedi mi. Horney seni anlatıyor seni tanıyorum güzel şeyler içsel çatışmalarımın eşiğinde de

yağmur

yağmurun ağzına kadar bastırdığı bir günden geriye ıslanan ayaklar hiç unutulmayan bir mantıcı ve görmek için yürünen istikamet, kalır kalacak yerin yok gibi. sen ne zaman yürümeye başlasan yaz günü kışa döner gibi yanında biri biri gibi. tanımını henüz bilmediğimiz biri, onu bizden önce görmüş. tanıyınca hatırladık bu mantıcıda bedavaya çay içecekmişiz soğuk bir parkta, soğuğa da pek aldırmadan, öyle hiçbir şeye aldırmadan aslında. öyle durup. mesela bugün ne yedim, hangi yoldan yürüdüm, kimi sevdim kimi sevmedim öyle insanca şeylerden konuşacakmışız asıl şeylerden kaçtığımızdan değil. her şey basitleşirken insan huzura eriyor. parkta  kararsız insanlar çoğaldığında evden kovulan bir kedi mutfağa daldığında valizinle beklemediğin binanın önüne kalbinle gittiğinde, birileri eksiliyor. bazı camların içi gözükür peki ya filmliyse yasak aldırma biliyorum saat dört gibi duvara konan çiçekler gölgesi tam başucunda kendisi yüreğimde. camdan bakıyorum

bir organ

içimde doyasıya sevgi. ne kadar bölsem de bitmiyor, sevdikçe seviyorum. vazo kırılsa, ben büyüsem de o vazonun parçaları dönüşen şey, yine sevdiğim halinde. bütün kutsallarım hala yerinde, ayak hizamda. hep sakladığım ayaklarım. çirkin yere değen ama tabanlarında insan saklayan.

01:01

tutku, görünürde bir kadın ismi seni yalnızlığa mahkum eder seni kendine seni bencilliğe mahkum eder quand c'est tutku, seni sana mahkum eder yeni heyecan ve senin gençliğin bir gün elinden kayıp gider. belki yeniden aşık oldun sahi, daha önce aşık olmuş muydun, önemli sorular önemli sorunlar şimdi dertlerimiz kredi kartı değil faturalar değil burada hep erkeklerden mi bahsettik yok. burada hep birilerine giydirdik. elleri çıplak kadınlar şerefsiz erkekler yanan ateşi elleriyle tutup söndürenler. şimdi tam sırası kendini atmanın balkondan şimdi tam sırası kendini açıkta tutmanın tut bayatla biraz da sen bayatla, bakkal açık git yeni bir ekmek al kahvaltıda bayat ekmek sevmezsin bu şiirden kendine bir anlam çıkarırsın ikiyüz lira değil, kadın değil biraz kendine tut kendini biraz kendinden ayrıl birinden ayrılırken bağlandığın sigara belki esrar, his his çok konuştuk çok dinledik hep değişti

onsekiz ağustos

bak benden arta kalan biraz kül biraz duman ne kadar istesem de ben  seni arayamam dinliyoruz duyduğumuzu iddia ederek ilişkiler ikili sanırdık üç dört görünce kafamız karışır elimizdekileri fırlatırdık yağmurum ol üstüme  ben böyle yaşayamam duyuyoruz anladığımızı iddia ederek aslında yok, keşke sünni bir türk olsaydım keşke babam beni döverken etek boyum kısa diye dövseydi keşke anneme vururken saçı açık diye vursaydı ablam beni dışlarken üvey diye dışlasaydı kuran kurslarına gitseydim her bayram hayvan öldürüp mutlu olsaydık ama olmadı senin etiğin içinde biraz et biraz da bezelye, insanlar güllaç derdinde olmazsa olmuyor. duyulmuyorsun duyan sesini kısıyor şimdi sesini özlemiş kendi içine hoparlör takıyor. biraz geç kalmış. halimi görüyorsun bir şeyler yap o zaman yok yapmıyor ısrarla yapmıyor ben ve ellerim burdayız biraz uzakta işine yaramaz. olan o değil. oradayken de burada. biri saçlarını keserken diğeri boyama

son yas

Resim
saatimi çıkardım çünkü kolumda ağırlık ve ev sarı ve bu sana son şiirim annemden ilk ayrılışım, kendime ait metrekarelerim ve savaştığım paraları. süsledim seni, baktım sana. güneşsizliğine boyun eğdim ve bazen de hap kullandım kaşımı alamadım. hep ışıksızlık. mumlar dizdim ve yapay ışıklar seni dizdim sığ diye içine, on santimin hesabında. şimdi kırık içindekiler çekyat da yatak da masa da. dolap da. bir ben sağlamım. yani bence öyle. çekmecemi açsan, tutabileceğin bir yer; omurgamda sivrilik, yine de dik ayaklarım düz. bence tamam'ım. belki bir gün yanımda uyur, deliririm. çilek kasalarından kitaplık, kuru çiçekler şarap şişelerine, ben artan on santime; sığardım. taştım. kendime güneş buldum. hava ve otuz kişilik mevlüt için gerekli zemin. içi çiş kokar sokağım caddede. pencerem küvette. çocukken evimiz komple sarıydı sonra bende sarardım. şimdi gittim, baktım. içerisi salamura içerisi alabora içerisi küf içerisi fırtına sal

13 haziran 2017

en sinirli zamanların etrafta bir kırmızılık yok. ve her şeyin nedeni günah. yatağın havada ve senin uçan bir halın yok yakalayamıyorsun depondaki çikolataların bitiyor. sevgilin kış uykusunda, sen sonbaharı özlüyorsun ellerinle parkeleri devirip, gözlerini dondurma kaşığıyla sunuyorsun. otoyolda kırmızı bir göz buna laf yok kırmızı yoksa, dayak var. zaten atmadan önce bütün bedeni titrer biliyorsun.

dinle

Resim
ateşi izliyorsun ve onun dansını her gece yarattığın yeni rüyalar kendine söyleyemediğin şeyler var, işler ters gidiyor peki bu şiir kime. bunu bile söyleme. sessiz, sakin dalgalanmalar feribot dalgası ve onun içe göçmüş hali battık sanıp ağlaman ağlaman utanıp elini yüzünle kapatıp ağlaman, geri çıktığında gün yüzüne sevinçten, ağlaman. bir daha asla binmeyeceğim hayır hayır kadıköyde rıhtımda seni yürütmeyen bir güç bir gün yine vapura bindirecek uçağa bindiğin zaman yine yanındakilere telaşını hissettireceksin. sonra mutlu mutlu bir yardım bir trabzonluyla tanıştırır seni. malatyalı bir teyze oğluna almak ister, sen sevgiline giderken annenden habersiz. bir kızın attığı mesaj sesi uykundan uyandırır vapurdasındır ve yanında bir ses senin ayakların yere basar. her şey mantıksız olsa da ayaklarım yere değmeli zaten hep bundan korkuyorum ergenken korkmamışsın bütün boklara bulaşmışsın barbin çok geç geçmiş eline hıncını almışsın h

ikiyüz lira

Resim
gidiyorum tam giderken yolumu kesenler kanıyorum, yanılıyorum. küçüğüm, hakkımdır. üzülüyorum, boyum kısa su veriyorlar büyüyorum. dallarıma tutunanlar koparıyor, kollarımı. bir halatım yok yokluğa ermek için gidiyorum tam giderken bir ikiyüz lira ve bu ikiyüz liranın şiiri tanımadığım kadınların isyanı biri verirken diğeri almaya niyetli bu iki yüz lira, ve sanatıma bedel benim iki aylık uykuma bedel sunay da öyle, büyümüş burnu daha yamuk saçları yaşlandıkça gençleşir uykum geliyor ben gidiyorum içim sığmıyor vakumluyorum nereye koysam al,eline yakışır sen yalancısın birileri yarı yolda ben hiç yürümemiştim ya da yol, henüz yüklenmedi birilerinden kaçıp, kendime geliyorum daha korkunç ikiyüz lira veriyorum sütyenime sığmıyor üstü kalsın üstüm de sen göreceksin ben sana neler yapardım keşke ellerim ve ayaklarıma masaj yapan biri, olsaydı ve bu bir ismail şarkısı değil kızın dövülme şarkısı olsaydı param cebimd