yağmur
yağmurun ağzına kadar bastırdığı bir günden
geriye ıslanan ayaklar
hiç unutulmayan bir mantıcı
ve görmek için yürünen istikamet, kalır
kalacak yerin yok gibi. sen ne zaman yürümeye başlasan
yaz günü kışa döner gibi
yanında biri
biri gibi.
tanımını henüz bilmediğimiz biri, onu bizden önce görmüş.
tanıyınca hatırladık
bu mantıcıda bedavaya çay içecekmişiz
soğuk bir parkta, soğuğa da pek aldırmadan,
öyle hiçbir şeye aldırmadan aslında.
öyle durup.
mesela bugün ne yedim,
hangi yoldan yürüdüm,
kimi sevdim kimi sevmedim
öyle insanca şeylerden konuşacakmışız
asıl şeylerden kaçtığımızdan değil.
her şey basitleşirken insan huzura eriyor.
parkta kararsız insanlar çoğaldığında
evden kovulan bir kedi mutfağa daldığında
valizinle beklemediğin binanın önüne kalbinle gittiğinde,
birileri eksiliyor.
bazı camların içi gözükür
peki ya filmliyse
yasak
aldırma
biliyorum
saat dört gibi
duvara konan çiçekler
gölgesi tam başucunda
kendisi yüreğimde.
camdan bakıyorum
kimse gelmemiş
kendime bakıyorum
yavaş yavaş varıyorum
kendimin ışıksız odasında kendimi,
göremiyorum.
yemeyi unutuyorum bazen
ne azalıyorum
ne artıyorum
yardım istiyorum
yağmurun ağzına kadar bastırdığı bir günden
aynı yatakta uzanıp hiç değmeyerek sığmaya,
aynı duvarda ayaklarımızı sarkıtıp boğazı izlemeye
yokuşlar inip
denize varıp
ıslanmadan beşiktaşa varıyoruz
neden bilmem bir bira içiyoruz
uzun bir zamandır bir türlü ayrılamıyoruz.
biranın sigarayla içilmesi gibi. sanki ikisi de zararlı kendine.
ama yanyana öyle güzel ki.
ordan oraya saati bilmem kaç ediyoruz
bu ne aşk, ne arkadaşlık
ya da hiç aşık olmadım ya da hiç arkadaşım olmadı
ya da öyle düpe düz bir insanım
hümanist olamayacak kadar insanım
kendinle yürüyormuşsun gibi
kendinle sıkılıyormuşsun gibi
kendi kendine bi film açıp izlemişsin gibi
hiç ayrılmadan, çatışmalı, ama hiç ayrılmadan.
aslında hiç ayrılmadan.
elleri değmez
zaten gerekmez
öyle
yağmurun bastırdığı bir günde
hiç dinmeyen acılara
ıslanan bir günde
sakinliyoruz
belki her şey banyonun suçu
belki gerçekten
öyle düpedüz bir insanım
geriye ıslanan ayaklar
hiç unutulmayan bir mantıcı
ve görmek için yürünen istikamet, kalır
kalacak yerin yok gibi. sen ne zaman yürümeye başlasan
yaz günü kışa döner gibi
yanında biri
biri gibi.
tanımını henüz bilmediğimiz biri, onu bizden önce görmüş.
tanıyınca hatırladık
bu mantıcıda bedavaya çay içecekmişiz
soğuk bir parkta, soğuğa da pek aldırmadan,
öyle hiçbir şeye aldırmadan aslında.
öyle durup.
mesela bugün ne yedim,
hangi yoldan yürüdüm,
kimi sevdim kimi sevmedim
öyle insanca şeylerden konuşacakmışız
asıl şeylerden kaçtığımızdan değil.
her şey basitleşirken insan huzura eriyor.
parkta kararsız insanlar çoğaldığında
evden kovulan bir kedi mutfağa daldığında
valizinle beklemediğin binanın önüne kalbinle gittiğinde,
birileri eksiliyor.
bazı camların içi gözükür
peki ya filmliyse
yasak
aldırma
biliyorum
saat dört gibi
duvara konan çiçekler
gölgesi tam başucunda
kendisi yüreğimde.
camdan bakıyorum
kimse gelmemiş
kendime bakıyorum
yavaş yavaş varıyorum
kendimin ışıksız odasında kendimi,
göremiyorum.
yemeyi unutuyorum bazen
ne azalıyorum
ne artıyorum
yardım istiyorum
yağmurun ağzına kadar bastırdığı bir günden
aynı yatakta uzanıp hiç değmeyerek sığmaya,
aynı duvarda ayaklarımızı sarkıtıp boğazı izlemeye
yokuşlar inip
denize varıp
ıslanmadan beşiktaşa varıyoruz
neden bilmem bir bira içiyoruz
uzun bir zamandır bir türlü ayrılamıyoruz.
biranın sigarayla içilmesi gibi. sanki ikisi de zararlı kendine.
ama yanyana öyle güzel ki.
ordan oraya saati bilmem kaç ediyoruz
bu ne aşk, ne arkadaşlık
ya da hiç aşık olmadım ya da hiç arkadaşım olmadı
ya da öyle düpe düz bir insanım
hümanist olamayacak kadar insanım
kendinle yürüyormuşsun gibi
kendinle sıkılıyormuşsun gibi
kendi kendine bi film açıp izlemişsin gibi
hiç ayrılmadan, çatışmalı, ama hiç ayrılmadan.
aslında hiç ayrılmadan.
elleri değmez
zaten gerekmez
öyle
yağmurun bastırdığı bir günde
hiç dinmeyen acılara
ıslanan bir günde
sakinliyoruz
belki her şey banyonun suçu
belki gerçekten
öyle düpedüz bir insanım
Yorumlar
Yorum Gönder