istanbul-1

      Bir şeyler söylemek istiyorum ama tam olarak nereden uzatsam yolu, kareyi nereden oturtsam, klibi nasıl kırpsam,, bilemiyorum. Kapıların kapanışı izlemek çok güzel. Karanlıktan çıkan vezneciler tünelinden, istanbulun pisliğini güzellemek çok güzel. Güneş ağzımıza girerken tek derdimiz bu beş dakikada bir mesaj gelmiş midir,oluyor bu hiç güzel değil. Ben de çekmeye utanıyorum. Genelde çok ağlıyorum. Yüzüm delinirken, öyle dururken, insanlar gülerken, gülmezken... 


İstanbula gelenler olmuş. Kimisi turist, kimisi yakınım olmuş. En çok şiirleri kadınlara ve babama yazmışım. Dünyada geriye ne kaldı ki. Bugünün acısı, bugünün sevinci hiç derdim olmadı. Bazen şükrettim gözlerinin içine bakıp. Bazen söyledim, bazen söylemedim. Zaman geçtikçe hep kendi eskilerime, ne kadar güzelmiş o günlerin diyorum.


Biliyorum bugünler de geleceğin "ah o güzel günler"i,


Vagona maskesiz bir kız biniyor. Ayak parmakları terlikten taşmış. Para istiyor. İniyorum, gideceğim yere ağzım açık yürüyorum. Bazen şarkıyı ağzımı kocaman aça aça söylüyorum. Maske var,kimse göremiyor. Hem günün tavanına, hem binalara bakıyorum. Bir çocuk var, kağıt toplama şeyinden var arkasında, ama yemek dileniyor. Bakıyorum torbası bomboş. Hem yürüyüp hem düşünüyorum. Belki de daha çabuk istediklerini yaptırıyorlardır böyle göründüklerinde. Elli metre geçmiyor yine aynı sahneyi yaşıyorum. Platin saçlar, son model arabalar, dilenciler, sahte çiçekler, kaldırıma oturmuş zenginler,,,

Tabelalar hep aynı, estetikçi ya da psiklog. Eğer bu iki meslekten birine sahipseniz ve rumeli caddesinde dükkanınız yoksa, siz herhangi birisinizdir. Ama müşteri bilir ki rumelideki estetisyen kesinlikle işini on numara yapan birine aittir.


Bugün telefonuyla konuşurken bir yandan dedikodu yapan bir estetisyen yüzümü deldi. Hamileydi, sıçıp sıvayamadım. İçinde yeni bir insan oluşmaya başlıyor. Benim tribim bu dünyaya çok fazla. Bu pandemide metroda yarı çıplak dilenen kız, çok fazla. Hep bir şeylere yakınıyoruz. Herkes hayatının her döneminde mümkünse major ya da minor bir dert buluyor kendine. En kötü kesin bir şey oluyor. Bazı senaryolarla yarışamıyoruz, bazılarının senaryodan haberi yok. Biri sadece nefes almak isterken, öteki Ahmet beni niye sevmedi diyor. Biri ölmek üzere ama haberi yok, asfalta yatıp son kez karton örtüyor üzerine. Sen ağlıyorsun yok annem sınırlarıma karşı çıkıyor babam bireyselliğimin inzivasına kibrit çöpü sokuyor, falan..

Yani her şeyi belirleyen o doğduğun ev belki. Benim saçlarım platin olabilirdi. Sevdiğim bir şeyde kendimi geliştireyim diye önüme bi ton fırsat dizilebilirdi. Hayallerim desteklenebilirdi, gözümün önünde gurur duyulabilirdi, boğazı gören bi evim olabilirdi, böbreklerimi biri çalabilirdi, 

Bütün kombinasyonlardan buraya geldim ve buraya gelmeyenler o kadar başka ki. Varlığımı utanç sarıyor. Kendim olmaktan kendimi mesul tutamıyorum. Herhangi bir şey olacakmışım, başka herhangi bir şey olmuşum. Çocukların karnını nasıl doyuracağız? Üç beş çocuk doyurup diğer aç çocuklara onlara ekmek veremediğimizi nasıl açıklayacağız? Çocuklar kendilerine açlığı nasıl anlatıyor?

Aç mesela, bakıyor biri gözünün önünde yemek yiyor. Nasıl anlıyor dünyanın eşitsizliğini? Bugün bir tanesini eve getirip banyo yaptırmayı düşündüm. Diğer yıkanamayanları nasıl yıkayacağım? Birgün zengin olursam koskoca tertemiz bi banyo mekanı yaptıracağım. Çocuklar gelip banyo yapabilecek. Sonra temiz kıyafetler, ortak çamaşır makinaları. Hepsi dezenfekte edilir, böyle hepsi kullanabilir. Yemek halledilir. Ama adı banyo evi olsun. Hepsi tertemiz karnı doymuş çıksın oradan.


Yetimhaneler böyle şeylerdi belki, ama ben yoldaki çocukları "babanızı tanıyorum" diyip götüreceğim. 

8.7.2021






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

bir çiçek kanıyor

rastlantı ve kaos 2006

yeni çaycımız harika usta